Ne tuhaf değil mi…
Allah’ın yazısı karşısında kendi küçük hesaplarını büyük sananlar var.
İki kişiyi kayırıp bir kişiyi harcadığında kendini zeki zannedenler…
Hakkı yediğinde değil, hakkı koruduğunda değer kazandığını unutanlar…
Bu yalan dünya için değer miydi kul hakkı yemeye, ahiretinizi yakmaya?
Zannediyorlar ki sadece öğretmenlerin hakkı geçer öğrenciye…
Oysa bir sessizlik, sözlü notunu hakkıyla vermemek ya da bir hileye göz yummak bile bir başkasının emeğini silmeye yeter.
İşte orada başlar gerçek zulüm.
Elbette işini layıkıyla yapan, adalet terazisini şaşırmayan, öğrencisinin emeğini kendi evladı gibi koruyan öğretmenlere sözümüz yok.
Bizim sözümüz; hak yiyenlere.
Kimi zaman bir okul koridorunda başlar adaletsizlik.
Bazen bir not kağıdında, bazen bir sözlü notunda gizlidir yapılan haksızlık bazen de bir derecede…
Ama en çok da “kimin çocuğu”, öğretmene “şirin” gözükenin kim olduğuna ya da sınıfının hangi alanda olduğuna göre şekillenir başarı.
Yani kimin gerçekten hak ettiği değil, kimin “sevdirerek” ya da “sevdirilerek” öne çıkarıldığı belirler bazı sonuçları.
Sıralamalar belirlenirken; emek değil, adaletsizlik konuşur.
Hakkı olanın adı silinir, şişirilmiş notlar alanın ve ağzı iyi laf yapanın ismi liste başına yazılır.
Yani sen çalışırsın, geceni gündüzüne katarsın, alın terinle bir yerlere gelmeye çabalarsın…
Ama bazıları sadece kulis yapar.
Notunu değil, öğretmeni ayarlamıştır onlar bir kere.
Ve sonra herkesin gözü önünde hak gasp edilir.
Öyle ustalıkla ki, kimse “bu haksızlık” diyemez açık açık.
Çünkü sistem, sessizliği ödüllendirir; adalet talebini ise cezalandırır.
Oysa sen tüm kurallara uymuşsundur.
Sessiz kalman, terbiyeli olman öğretilmiştir sana.
Ama belli ki bu devirde bağırmadan, kimseyi ezmeden, sadece emeğinle hak ettiğini almak için yalnızca çalışkan, terbiyeli, dürüst olman yetmiyor.
Çünkü emek, bazen adaletsizliğin altında eziliyor.
Ve bu tarz hilelerden mustarip olan nice öğrenci var.
Hakkını ararsa “problemli” damgası yiyeceğini bildiği için susuyor.
Ses çıkarırsa dışlanacağını, gözden düşeceğini biliyor.
Ama aslında…
Toplumsal sorumluluk da bu değil midir?
Sessizlerin sesi olmak, dile getirilmeyenleri dile getirmek, söylenmeyenleri söylemek…
Bizler de bununla yükümlüyüz.
Çünkü susarak yalnızca zulmü değil, zalimi de büyütmüş oluruz.
Ama haksızlık yapanların unuttukları bir şey var:
Onlar plan yaparlarken, Allah da plan yapıyordu.
“ Allah, plan yapanların en hayırlısıdır. (Enfal,30) ”
Siz sanıyor musunuz ki, bir öğrencinin emeğini çalıp da rahat uyuyacaksınız?
Sanıyor musunuz ki, mazlumun duası boşlukta kaybolur?
Siz, “torpil”e güveniyorsunuz. Biz, “tevekkül”e…
Siz, “ilişkilere” yaslanıyorsunuz. Biz, “ilahi adalete” sırtımızı dayıyoruz.
Bakın, hakkı yenmiş bir öğrencinin sessizliği, bir gün en gür haykırış olur.
O çalınan derece, bir gün sizin utancınız olur.
Üstelik bir değil birkaç öğretmenden açıkça duyulmuş “İlk ikidesin.” Ve hatta “Diğer öğrenci okulumuza gelmeseydi sen kesin birinciydin” diye söylenen gerçekliğinden şüphe edilmeyen o söz hani nerede?
Dalga mı geçtiniz?
Yalan mı söylediniz?
Yoksa hileye mi ortak oldunuz?
Hangisini kabul edersiniz?
Konuştuklarınızı kimse zorla söylettirmedi.
Tepkimiz, son anda dönen Ali Cengiz oyunlarına.
Çünkü mesele kişisel bir kırgınlık değil; emekle değil hileyle kazanılanın, adalet duygusunu zedelemesidir.
Ama belli ki bazıları için oyun oynamak, kul hakkını çiğnemek çok kolay geliyor.
Tabii, bu da türlü kılıflara uydurulur.
Vicdanı susturmanın kılıfı hiç eksik olmaz.
Ve işte burada sormak gerekir:
Daha önce hiç dereceye bile girmemiş biri, nasıl olur da yıllarca birinci olan öğrencinin önüne geçebilir?
Akıl mantık almıyor, öyle değil mi?
Ve madem her mezuniyet töreninde öğrencilere ettirilen “dürüstlükten, adaletten ayrılmama yemini” neden edilir..?
Peki o zaman sormak gerekmez mi:
Uygulamak gibi bir zorunluluğunuz da yok mu?
Yoksa o yeminler de sadece süslü bir metin olarak mı kaldı?
Sahte tebessümlerin ve tören kürsülerinin arkasında çiğnenmeye mahkûm edilen sözler mi?
Ve unutmayın:
Allah, her şeyi bilir. Her şeyi görür. Ve en güzel şekilde hesap sorar.
Tarih defteri açık…
Ve bir gün, hak mutlaka sahibine döner.
O gün geldiğinde;
“Hak eden öğrenciyi göz ardı ettiğinizde ne kazandınız?” diye soracak bir ses duyacaksınız.
Ve o ses belki de bir zamanlar adını sildiğiniz o çocuğun şerefle kazandığı ünvanda yankılanacak.
Çünkü siz sadece sınavlara ve notlara hükmedersiniz.
Ama biz kaderin sahibiyle yürürüz.